top of page
kbb.jpg

Kulak Burun Boğaz

KBB

Dış Kulak Hastalıkları

Buşon (Serumen, Kulak Kiri); serümen bazı kişilerde az üretilir. Bu durum kulak kaşıntısına ve kaşımaya bağlı enfeksiyona zemin hazırlayabilir. Bazılarında ise tıkayacak kadar fazla üretilir. Özellikle fazla ıslak ortam ve banyo sonrasında suyu çeken kulak kiri şişer ve aniden tıkar. Hasta işitme kaybı şikayeti ile gelir. Çıkarılması için birkaç teknik mevcuttur, tıkacın durumuna göre hekim en uygun yöntemi seçecektir.

Preauriküler Fistül/Sinüs; kulak ön kıvrımının önünde küçük, sıklıkla tekrarlayan bir çukurcuk şeklindedir. Genellikle bu lezyonlar enfekte olduklarında fark edilirler. Semptomatikse, sık enfekte oluyorsa cerrahi gerekir.

Dış Kulak Enfeksiyöz Hastalıkları; bölgemizde mevsimsel değişiklikler olmakla beraber mantar ve bakteri enfeksiyonları ile daha çok karşılaşmaktayız. Virüs ve parazit etkenleri daha az görülmektedir. Cilt, cilt altı, kıkırdak, kemik doku etkilenme derecesine göre şikayetler oluşmaktadır. Hastalığın şiddetine göre pansuman, topikal ajanlar, sistemik dolaşıma geçen ilaçlar kullanılmaktadır. Çok sık ve kronik problemlerde eşlik eden başka hastalık olup olmadığı araştırılmalıdır. Kulakta ağrı, şişlik, kaşıntı, az duyma, akıntı şikayetlerinin biri veya birkaçı olabilir.

DKY Egzeması (Egzematöz Otitis Eksterna, Egzematöz Dermatit); DKY’nun asidik korunma örtüsünün aşırı temizlenmesi, alerjik yapılı kişilerde kimyasallar nedeniyle (şampuan, saç spreyi, parfüm, kulak tıkacı) zedelenmesi ile olabilir. DKY’nun su ve kimyasallarla temasından kaçınılması, dış kulak temizliği ve medikal pomatlar gerekir.

Dış Kulak Yolu Yabancı Cisimleri; çocuklarda daha sıktır (boncuk, misket, küçük taşlar vb). Erişkinlerde sıklıkla unutulmuş pamuk artıkları görülebilen yabancı cisimlerdir. Kulak ağrısı, akıntısı ve öksürük yapabilir. Kanal tamamen tıkanmışsa, işitme kaybı ve çınlama da meydana gelebilir. Yabancı cismin yapısına göre çıkarma işlemi yapılır. Yaygın olarak kullanım bulan pamuklu çubukların ciddi hasarlar yapabileceği unutulmamalıdır, dış kulak yolu epitel akış sürecini aksi yönde etkilemesinin yanında kemikçik zinciri hasarına kadar ulaşan zar travmaları görülmektedir.

Tümörler; normalden sapmış büyüme gösteren tüm dokular dikkatli bir yaklaşım gerektirir. Bazen hiç dokunmadan takip etmek gerekirken bazen de agresif ve majör cerrahiler gerekir. Aile öyküsü, güneş hasarı, sık kimyasal kullanımı, mesleki maruziyet durumlarında daha özenli olunmalıdır.

Orta Kulak Hastalıkları

Kulak Ağrısı; hemen hemen ağrıların yarısı diğer organların hastalıklarının yansımasıdır. Çene eklemi ve dişler, bademcik, farinks, östaki tüpü rahatsızlıkları, gibi…  Kulak zarının izole rahatsızlıkları, orta kulak ve mastoid bölge hastalıkları şiddetli kulak ağrısına neden olurlar. Nadiren orta kulakta yer kaplayan iyi ya da kötü huylu kitleler bası ağrısı yapabilmektedir.

Efüzyonlu Otitis Media (Seröz Otitis Media, Sekretuar Otitis Media); orta kulakta sıvı birikimidir, geçici tipte işitme kaybı gelişir.  Sıvının rengi ve kıvamı değişkenlik gösterir. Tüm üst solunum yolu enfeksiyonlarında, başta geniz eti olmak üzere bu bölgedeki hastalıklarda  görülebilir. İlaçlı veya ilaçsız takip, ventilasyon tüpü uygulaması, geniz eti ve bademcik ameliyatları değerlendirilir.

Akut Otitis Media; orta kulak enfeksiyonu. Ağrı ön plandadır, işitme kaybı, uğultu olabilir. Etken çoğu hastada virüslerdir. Zar üzerine yaptığı baskı ile kanama ve iltihaplı akıntı gelişebilir. Komplike olmayan kişilerde ilaç tedavisi esastır. Nadiren kalıcı perforasyon ve kemikçik zincir hasarı oluşur. Perforasyon süreci uzar ve kronik otit, mastoidit, kolesteatom gelişirse cerrahi seçenekler devreye girer. Komşuluğunda bulunan hayati organlar nedeniyle tüm orta kulak hastalıkları titizlikle takip ve tedavi edilmelidir.

Otoskleroz; kulak kireçlenmesi, iç kulak ve orta kulak kireçlenmesi diye birbiri ile bağlantısı olmayan iki ayrı hastalığı anlatmak için kullanılır. İç kulak kireçlenmesi olarak bilinen otoskleroz hastalığı işitme kaybının sık görülen nedenlerinden birisidir. Otoskleroz hastalığında, üzengi kemikçiğinin iç kulak ile komşu olduğu duvarda yapısal kireçlenme sonucu katılaşma olur ve üzengi kemiğinde hareket kısıtlanması meydana gelir. Otosklerozun temel belirtisi, tek kulağı ya da her iki kulağı birden etkileyebilen ve yavaş ilerleyen işitme kaybıdır. İşitme azlığı yanında hastalarda çınlama, baş dönmesi ve denge problemleri de görülebilmektedir.

Otoskleroz tanısında fizik muayene normaldir; yani kulak zarı normal olarak görülmektedir.  Hastalığın tanısı için işitme testi yapılması gerekmektedir. Bu test ile işitme kaybının derecesi, nereden kaynaklandığı ön görülebilir. Otoskleroz hastaların genel sağlığını etkilemez ve çoğu zaman tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bununla birlikte, işitme kaybı duygusal olarak bireyi zor durumda bırakabilir ve sosyal çevresinden uzaklaşmasına neden olabilir. Otoskleroz ön tanısı konulan hastalarda, hastalığın şiddeti ve hastanın tercihlerine göre tedavi planı yapılmaktadır.

 

Yeni başlayan ve klinik olarak kişiyi çok fazla etkilemeyen durumlarda hasta işitme testleriyle takip edilebilir. İşitme kaybı sosyal yaşantısını etkileyen hastalar için, ameliyat ya da işitme cihazları ile rehabilitasyon tercih edilebilir. Bunların dışında hastalığın ilerlemesini yavaşlatan sodyum florür gibi bazı ilaç tedavileri de mevcuttur ancak bu ilaçlar çok tercih edilen tedavi yöntemi değildir.

İç Kulak Hastalıkları

Vertigo; uzay boşluğundaki 3 boyutlu hareket eksenimizin bozulması anlamındaki tıbbi terim olup baş dönmesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Aslında altta yatan hastalığın yansıması olan bir şikayet olarak tarif edilmesi gerekirken kendisi bir hastalıkmış gibi tarif edilmektedir. Dengeyi sağlayan kulak yapıları anatomik olarak iç kısımda yer almaktadır. Fakat bu işlemde görevli tek bir yapı yoktur. Bu nedenle de bazı kişilerde çok daha kapsamlı araştırmalar ve multidisipliner yaklaşımlar gerekmektedir. Kulak ile ilgili olarak en sık görülen 3 hastalık BPPV olarak kısaltılan benign paroksismal pozisyonel vertigo, vestibüler nörit, meniere hastalığıdır. Bunlar dışında birçok hastalık tanımı da vardır, hatta ilk üçe aldığımız bu hastalıkların da varyantları olabilmektedir.

Baş dönmesi toplumun yaşadığı kültür, dil özelliklerine göre farklı tarif edilebilmektedir. Burada fizik muayene ve gerektiğinde takip eden tanısal testler önem kazanmaktadır. Bu yöntemlerle en olası tanıya ulaşıp buna göre bir tedavi planı izlenmektedir. Dolayısı ile tek bir vertigo ve tabii ki tek bir tedavi yoktur.

Tinnitus; kulaklarınızda sadece sizin duyabildiğiniz çınlama, vızıldama, tıklama, tıslama ve diğer sesler olarak tarif edilmektedir. Ancak nadir de olsa dışarıdan duyulabilen türleri mevcuttur. Sesin türü ve yoğunluğu kişiden kişiye değişir ve hatta farklı şekillerde olabilir. Tiz bir ses, kalın ve bas bir ses ve hatta değişken bir ses tonu olabilir. Bazen duyulan sesi net olarak bir yere konumlandırmak zordur, tarif etmekte zorlanılabilir. Sesler ister hafif veya şiddetli, geçici veya sürekli olsun, çınlama konsantre olmanızı ve duymak istediğiniz şeyleri duymanızı önleyebilir. Eğer çınlamanız varsa büyük olasılıkla bir miktar işitme kaybınız da vardır; çınlaması olan kişilerin %80-85'inde bulunur. Birçok kişi işitme kaybının farkında olmayabilir, dakikalar içinde yapılacak basit bir odyometrik değerlendirme ile işitme durumu değerlendirilir. İşitme kaybı, kulaktan beyne gönderilen sinyalleri olumsuz etkiler. Bu durumda sinyaller geri gönderilerek çınlama olarak bildiğimiz sesi oluştururlar. Çınlama işitme kaybına yol açmaz, ama algılanan sesler kişinin dikkatini dağıtabilir ve başka seslere konsantre olmasını zorlaştırabilir. Bu nedenle işitme cihazları hem işitme kaybını hem çınlamayı tedavi etmek için etkili bir yol olabilir.

Fizik muayene ve değerlendirme çoğu kişide normaldir. Akabinde yapılacak testler, görüntüleme tetkikleri ile sebebe yönelik araştırmalar tamamlanır ve buna göre bir tedavi planı izlenir. Her zaman gerçek bir neden bulunmayabilir. Altta yatan ciddi bir hastalık olmayan gruplarda ilaç tedavisi, tinnitus önleyici ve giderici cihazlar, teknolojik imkanlarla ulaşılan telefon ve bilgisayar uygulamaları, birebir tinnitus rehabilitasyonu seçenekleri mevcuttur.

İşitme kaybı; etrafta neler konuşulduğunu pek iyi işitemediğinizde kendinizi çok yalnız hissedebilirsiniz. Sohbetlerin dışında kalmak, konuya ayak uyduramamak veya muhabbetlerde herkesle birlikte aynı tepkileri verememek insana kendisini dışlanmış ve yalnız hissettirebilir. Toplumdan topluma değişen sıklıkta görülen ve genetik özellikleri de barındıran bu rahatsızlığın pek çok nedeni vardır. Yine de önemli olan önlenebilir durumlar ile uğraşmak akıllıca olacaktır. İşitme kaybı yaşayanlar sadece yaşlılar değildir. Çocukluk çağı hastalıkları veya gürültülü seslere ya da müziğe çok fazla maruz kalma nedeniyle gençlerde de işitme bozukluğu oluşabilir. Gerçekte her yaştan insanda tedavi edilmemiş işitme kaybı olabilir. Birçok farklı tedavi seçeneği sunulurken harekete geçmemek için bir neden yoktur.

Zamanın farklı aktığı günümüz ortamında birçok olumsuz uyaran bulunmaktadır. Endüstriyel sistemin gürültülü üretim ayakları en büyük faktör olsa da çok basit önlemlerle üstesinden gelebilirsiniz. Düzenli kontroller ve çalışma ortamına uyarlanmış gürültü önleyiciler ile sorunsuz yaşayabilirsiniz. Yeni doğan işitme taraması programının temel amacı ülkemizde her yıl doğan işitme kayıplı bebeklerin tanısının erken konması ve rehabilitasyonunun sağlanmasıdır. Presbiakuzi, yaşlılarda her iki kulakta da görülen sensorinöral (sinirsel) tipte işitme kaybıdır. Tipik olarak yüksek frekansları (ince sesleri) etkiler ve konuşmayı ayırt etme skorlarında düşüş görülür. Presbiakuzi tedavi edilebilir hastalık değildir. Hastaların işitme düzeylerinin daha iyi duruma getirilmesi ve yaşam kalitesinin arttırılması için işitme cihazları kullanılmaktadır. Ayrıca konuşmayı ayırt etme skoru çok düşük hastalarda cihaza ek olarak dudak okuma öğretilebilir. İleri düzeyde işitme kaybı olan ve işitme cihazına yanıt alınamayan hastalarda koklear implant uygulanabileceği bildirilmiştir.

Burun Hastalıkları

Burun tıkanıklığı; hemen hemen her burun hastalığında en ön planda olan şikayettir. Rahat soluk alan bir burun tüm sistemlerinizin iyi çalışmasını sağlar. Alerjik ve alerjik olmayan rinitler, enfeksiyöz ve medikomentöz rinitler, burun yapısal problemleri, burnun iyi ya da kötü huylu tümörleri, geniz bölgesindeki tüm hastalıklar burun tıkanıklığı yaparlar. Enfeksiyon ajanlarından en başta virüs hastalıkları yer alır, tedavi komplike olmadığı sürece semptomatiktir. Bakteriyel enfeksiyonlar medikal açıdan daha çok destek verdiğimiz ajanlardır. Özellikle uzayan enfeksiyonlarda aslında en başından beri sürecin içinde olan sinüsleri rahatlatmak için bu yönteme yönelmekteyiz. Uzun süreli problemlerde hem yapısal hem de sonradan gelişen sorunların çözümünde birçok cerrahi yöntem mevcuttur. Teknolojik devrimlerin önümüze getirdiği enstrümanlar, burun cerrahilerindeki işlemlerimizi son derece minimal yaklaşımlarla maksimal fayda sağlayacak düzeye getirmiştir. Çok kısa sürelerle, günübirlik işlemlerle çok büyük sorunların kotarıldığı görülmektedir. Sinüzit cerrahileri dakikalarla ifade edebileceğimiz kısalıkta olabilmektedir. Sadece burun yapıları değil, göz ve kafa tabanı komşuluğundaki hayati organların müdahaleleri de gerçekleştirilmektedir. Teknolojik gelişmeler sadece hastalık tedavisi için değil, estetik işlemler için de cerrahın elini kuvvetlendiren enstrümanlardır. Estetik ve fonksiyonel rinoplasti, dudak ve göz kapağı başta olmak üzere hemen her yüz bölgesinde kullanılmaktadır. Alerji tüm dünyada her geçen gün artış göstermektedir, tüm hava yolunu etkileyen bu hastalık burunda başta tıkanıklık olmak üzere akıntı, kaşıntı ve hapşırık şikayetlerine neden olmaktadır. Birçok madde alerjiye neden olmaktadır. Bu hastalığın temel tedavisi alerjenden uzak durmaktır. Burun hijyeni, ilaç, cihazlı veya cihazsız terapiler, cerrahi, immünoterapi-aşı seçenekleri de vardır. Alerjik olmayan rinit aslında hemen hemen aynı şikayetlere neden olmaktadır. Hastanın yaşam biçim, kullandığı ilaçlar, hormonal dengesi önem kazanmaktadır. Tedavi prensipleri alerjik rinit ile aynıdır. Burun kanamaları her yaşta görülebilmektedir. Çok basit ve yüzeyel veya hayati tehdit edici düzeyde olabilir. Nedeni veya yerleşimi ne olursa olsun her burun kanamasına ciddiyetle yaklaşılmalıdır. Çözümünde ise takip, yandaş hastalıkların tedavisi, ilaç, tampon, cerrahi olabilmektedir. Burunda yabancı cisim hemen hemen sadece çocukluk çağında gördüğümüz problemlerdendir. Birkaç günden uzun kaldıysa tek taraflı ve kötü kokulu akıntı ile anlaşılabilir. Bazen çift taraflı da olabilmektedir. Yerleşimine göre uygun ekipmanla ve yaklaşımla çıkarılması gerekir.

Burun kırıkları; tanısı, öykü, fizik muayene ve radyolojik yöntemler ile konulur. Nazal fraktürde travmanın şiddetine bağlı olarak, burunda ağrı, hassasiyet, burun sırtında şişlik, morluk, burun çatısında bir tarafa doğru kayma, çökme, burun tıkanıklığı ve burun kanaması olabilir. Nazal fraktür tedavisinde ödem gelişmeden ilk birkaç saat içinde düzeltilme işlemi (kırık redüksiyonu) yapılması idealdir. Burundaki yaygın şişlik kırık redüksiyonu güçleştirebileceği için, şişlik geriledikten sonra 3-5 gün içinde de düzeltilme işlemi yapılabilir. Çocuklarda 7-10 gün, yetişkinlerde ise 10-14 gün içerisinde kemiklerin kaynaması başlayacağı için tedavide çok geç kalınmamalıdır. 

Horlama ve apne; çok sayıda kişiyi etkileyen ciddi rahatsızlıklardır. Sadece burun ile ilgili olmasa da burun patolojilerinin bertaraf edilmesi gerekir. Septum problemlerinde septoplasti, eksternal ve internal valv darlıklarında düzeltici ameliyatlar, konka problemlerinde hava yolunu rahatlatıcı işlemler, polip varlığında endoskopik yaklaşımlar ile cerrahiler uygulanabilir.

Dakriostenoz; gözyaşı kanalının tıkanıklığı aşırı sulanma, gözde sık sık çapaklanma, burun köküne basmakla göze iltihap gelmesi şikayetlerine neden olur. Her yaşta görülebilmekle birlikte, sıklıkla yeni doğan bebeklerde ve özellikle menopoz sonrasında kadınlarda görülür. Masaj uygulama, probing denilen sondalama, tüp entübasyon, dakriosistorinostomi tedavi seçenekleridir. Dakriosistorinostomi göz yaşı kanalının burun boşluğuna yeniden pencerelendirme işlemidir, cerrahi bir işlem olmasına rağmen burun boşluğundan yapılması avantajdır. Kliniğimizde lazer ile endoskopik olarak gerçekleştirilmektedir.

Boğaz Hastalıkları

Ağız alerji sendromu; polen-besin alerji sendromu olarak da bilinen, pişirilmemiş meyve ve sebzelerin, çeşitli baharatların ve kuruyemişlerin neden olduğu bir tür gıda alerjisidir. En sık görülen şikayet ağızda ve boğazda oluşan kaşıntı hissidir. Şikayetler besinin ağızla temasıyla başlar ve yutulmasının ardından birkaç dakika içinde sona erer. Ağız, boğaz ya da dudaklarda hafif şişliğin eşlik ettiği, kaşıntı, yanma ya da karıncalanma hissi gelişir. Semptomlara yol açan meyve ve sebzelerin çiğ formlarından kaçınma genelde yeterli bir tedavi sağlamaktadır.  Şikayetler genellikle tedavi gerektirmeyecek kadar hafif şiddetlidir ve çabuk düzelir.  Eğer öykünüzde ağız ve boğazda oluşan hafif şikayetler dışında,  göğüste sıkışma, nefes darlığı, bulantı, ciddi boğaz rahatsızlığı (yutmada zorlanma, boğazda şişlik, ses kısıklığı, ağızda salya birikimi), kusma, ishal, bilinç kaybı gibi daha şiddetli şikayetler mevcutsa, mutlaka hekim kontrolü gerekir.

Ağız kokusu; İnsan nefesi kötü kokuya sebep olabilen birçok maddeleri barındırabilir. Ağız kokusu hem erkekler hem kadınlar arasında sıkça görülebilmektedir. Bu durum kişilerin sosyal yaşantılarını olumsuz etkileyebilmektedir.  Ağız kokusu toplumun yaklaşık %50’sini etkilemektedir. %90 ağız boşluğu kaynaklıdır. %9 olarak, Solunum sistemi, Sindirim sistemi, Boşaltım sistemi kaynaklıdır. %1 olarak ise yeme alışkanlığı ve kullanılan ilaçlarla ilgilidir.

Ağız kuruluğu; tükrük salgılama hızının düşmesinden kaynaklanır. Stres, korku, heyecan başlıca anlık sebeplerdir. İlaçlar, tükrük bezi hastalıkları, kronik hastalıklar, bağışıklık sistemi hastalıkları, romatizmal hastalıklar da olabilir. Ağız kuruluğu ağız mukozasının çabuk enfekte olmasına yol açar. Bundan dolayı ağız içi enfeksiyonlar ve mantar sık karşılaşılır. Ayrıca diş çürükleri, diş eti iltihabı ve kötü ağız kokusu bu hastalarda oldukça sık görülür. Ağız kuruluğunda tedavi nedenlere yöneliktir. Günde en az iki defa ağız ve dişler antiseptik gargaralarla ve fırça ile temizlenmelidir. Gliserol ve limon esanslı gargaralar kullanılabilir.

Aft ağız yaraları (ülserleri); ağızda dil, diş eti, yanak, damak gibi hassas bölgelerde meydana gelen kişinin yemek yemesine, bir şeyler içmesine, konuşmasına engel olmakta hatta tükrük salgılarını bile kontrol edememesine neden olan mukozal hasardır.  Ağız yaraları, ağız içerisinde derin veya yüzeysel doku kaybına neden olan çoğu ağrılı ve sızılı belirtilerdir ve hepsinin de ciddi hastalıkların belirtileri olarak dikkate alınmaları gerekir. Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini ya da birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir dönem geçirmeleri mümkündür: Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmadır, tuzlu su gargaraları sık yapılabilir. Hekim kontrolünde ilaç kullanılabilir.

Dil bağı; (Ankiloglossi – hipertrofik frenulum linguale – kısa frenulum) varlığında dilin fonksiyonları etkilenecektir. Konuşma ve artikülasyon bozuklukları, ağız içini temizleme fonksiyonunun bozulmasından dolayı kötü ağız hijyeni ve diş problemleri, emme, yeme/yutma problemleri, dil şeklinde bozukluk ve tüm bunların sonucu olarak da psikolojik ve sosyal problemler görülebilir. Polikliniğe başvurularda sıklıkla karşımıza çıkan 2 hasta grubu vardır bunlardan biri yeni doğan bebekler diğeri de konuşamayan çocuklardır. Yeni doğan bebeklerde konuşma bozukluğu olmadığından aileler genellikle emme problemlerinden dil bağı olduğunu anlarlar. Bu dönemde kilo alamama ve gelişme geriliği de görülebilir. Konuşamayan çocuklarda ise yanlış bir inanış olarak konuşma probleminin dil bağından olduğu düşünülmektedir. Oysa dil bağı sadece bozuk konuşma ve artikülasyon bozukluğu yapar yani konuşmayan çocukta dil bağı olabilir ancak konuşmama nedeni değildir bu tür hastalarda başka nedenler mutlaka araştırılmalıdır. Dil bağı için küçük bir müdahale gereklidir, herhangi bir yaşı beklemeye gerek yoktur.

Bademcik (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid); dokular lenfoid hücrelerden oluşmuştur. Lenfosit yapımında rolü vardır. Yeni doğanda anneden geçen immünglobulinler nedeniyle küçüktürler. 4-5 yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. İleri yaşlarda küçülme eğilimi gösterirler. Geniz etinin büyük olması burundan solunuma engel oluşturur. Ayrıca kulak ve sinüslerin boşalımını bozarak değişik boyutta problemlere yol açarlar. Bu çocuklarda işitme kayıpları, horlama, ağızdan soluma, gece öksürükleri, burun akıntıları gözlenmektedir. Kronik geniz eti iltihapları veya büyümeleri ortodontik bozukluklar, yüz gelişiminde bozukluklar ve konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir. Bademcik ve geniz eti büyümeleri üst solunum yolunu daraltacak boyuta ulaştığında horlama ve apne dediğimiz uykuda nefessiz kalma gibi ciddi sorunlar başlatır. Bu durumlarda bir KBB uzmanı ile görüşülmesinde yarar vardır. Bademcik ameliyatından sonra vücudun savunma sistemi ile ilgili bir çok bilimsel çalışma yapılmış ancak net bir sonuç elde edilmemiştir. Bademcik ameliyatından sonra daha kolay farenjit olunduğu yolunda bir inanış vardır. Bademciği alınmış ya da alınmamış insanlarda farenjit görülme oranı aynı sıklıktadır. Bademciklerin alınması farenjit olma oranını artırmamaktadır.

Farenjit (boğaz iltihabı); burun ve ağız boşluğunun arka duvarında oluşan iltihaplanmadır. Akut ve kronik olmak üzere iki tür farenjit görülür ve ikisi birbirinden farklıdır. Ani gelişen, şiddetli iltihaplanmalar akut farenjittir. Daha hafif seyreden fakat buna karşılık da daha uzun süren farenjit türü ise kronik (müzmin) farenjittir. Akut farenjitin belirtileri sadece boğazla ilgili değildir. Boğaz ağrısı, boğazda yanma, kuruluk gibi şikâyetlerin yanı sıra ses kısılması, ateş, halsizlik, burun akması gibi belirtiler de görülebilir. Genellikle bir tür üst solunum enfeksiyonu söz konusudur. Kronik farenjitte ise ateş ya da kırgınlık yoktur ancak yutkunma güçlüğü, gıcık öksürüğü, yanma, gerilme, yabancı cisim takılmış gibi bir his ve boğazı sık sık temizleme isteği vardır. Enfeksiyon yine bir etkendir fakat örneğin hava kirliliği gibi boğazı tahriş eden bir etken, kronik farenjitte daha büyük bir rol oynar. Hem akut hem de kronik farenjitin teşhisi hastanın anlattıkları ve muayene bulgularına göre konur. Genellikle herhangi bir tetkik yapmak gerekmez. Ancak eğer sinüzit düşünülüyorsa film çekilmesi veya nadiren kan sayımı ya da kültür-antibiyogram yapılması gerekebilir. Farenjite neden olabilecek bir başka hastalık düşünülüyorsa buna ait tetkikler yapılabilir.

Boğaz Reflüsü (Larengofarengeal Reflü); herhangi bir nedenle mide içeriğinin yukarı kaçması durumudur, bu içeriğin boğaza temas etmesi boğazda ses tellerinde ve yemek borusunun girişinde ödem ve salgıların artmasına neden olur. Boğaz reflüsü daha çok ses kısıklığı, boğazda takılma hissi, kuru ve inatçı öksürük, sıkboğaz temizleme hissi, geniz akıntısı hissi, yemeklerden sonra ve sabahları ağızda acı-ekşi tat ve zaman zaman kötü ağız kokusuna neden olmaktadır. Mide reflüsünden farklı olarak boğaz reflüsünde mide ağrısı, midede şişkinlik ve göğüs arkasında yanma her zaman olmaya bilir. Boğaz reflüsünde, ilaç tedavisinin yanı sıra bazen sadece bazı günlük alışkanlıklarınızı değiştirerek bile rahatlayabilirsiniz. Diyetten fayda görmeyen hastalara mide asit salgısını azaltan ilaçlarla tedavi gerekebilir.

bottom of page